-
Dünyada Kitap R.R. Martin Hayranlarını Korkuttu Efsanevi müzik prodüktörü Sir George Martin’in ölümü “Taht Oyunları” serisinin yazarı George R. R. Martin hayranlarına kısa süreli bir şok yaşattı. Beatles’ın prodükt
-
Gerçek; Algıdır Sanat Tarihi lisans eğitimine başladığım ilk haftanın sonunda elimde upuzun bir okuma listesi olmuştu. Listedekilerin çoğu Remzi Kitabevi’nin yayınlarıydı. İlk aklıma gelenler: “Sanatın Öyküsü”-E. H.
-
Üç Yazarın Diyalogu Türkiye edebiyatının genç kuşak roman ve öykü yazarı üç yazarın edebiyat okumak, yazmak ve düşünmek üzerine mektuplaşmaları “Kurbağalara İnanıyorum-Edebiyat Üzerine Yazışmalar” İletişim Yayınları tara
-
Ötekini Anlamak Edebiyatla haşırneşir olup Karin Karakaşlı adını duymayan pek azdır. Öyküden romana, şiirden denemeye edebiyatın çeşitli alanlarında ürün veren yazarın adına kapanana kadar “Radikal 2”de ve şimdilerde
-
İtirafa Teşvik, İrtifaya Davet “Ben sarkaç yapmayı çok severim. Çünkü saatte oluşmuş bütün sistemin neticesi sarkaçta alınır. Onun ağırlığını, boyunu ve kompanzasyonunu tespit etmek çok incelikli bir iştir.” Böyle diyor Şule Gürbüz
-
Bir Avuç Sımsıkı Harf Gaz lambamı yaktım. Zamana içerliyorum çünkü. Peki ya siz? Nâzım’ın aspirinin icat edildiği yüzyıla sövdüğü gibi milenyuma, topyekûn upuzun bir zamana gönül koymuyor musunuz? Baş aşağı düşüyoruz. Serb
-
Kadınlar için Yazdılar 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nden hemen önce kadın cinayetlerini ve kadına yönelik şiddeti odağına alan “Canımı Yakma!” Pen Türkiye ve Pen Norveç’in de işbirliğiyle Kırmızı Kedi Yayınevi etiketiy
-
Bir Köy Yakılırken... Doğası ve insanıyla Cevizler Vadisi’nin yeni bir güne uyanmasıyla başlıyor “Günün Birinde”. Köyün erkekleri tarlada, kadınlar evlerinde, çocuklar top peşinde… Bir yılan serçe yavrularını yiyor, bir ka
-
Okulsuz Bir Hayat Mümkün! Kendinize en son ne zaman “şu anda başka hiçbir şeye ihtiyacım yok” dediniz? Zaferin, kazanmanın, kıyasıya rekabetin, diğerlerinden geride kalmamak ve hep daha fazlasına sahip olmak için biteviye çalı
-
Edebiyatın Yürüyüşçüleri Yürümek mevzubahis olunca, Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam”ının akla gelmemesi pek mümkün değil. Şehrin sokaklarında, kalabalıklar arasında etrafına pürdikkat kesilmiş “aylak adam” C.’nin peşine takılıp,
-
Çizgilerle Auguste Blanqui “Ne tanrı ne efendi” sözünü çoğunluk bilir, bilir de kime ait olduğunu bilen pek azdır. Fransız devrimci Louis Auguste Blanqui’ye ait olan bu söz, onun “yarının toplumuna katkı olarak çıkardığı” gazet
Çizgilerle Auguste Blanqui
“Ne tanrı ne efendi” sözünü çoğunluk bilir, bilir de kime ait olduğunu bilen pek azdır. Fransız devrimci Louis Auguste Blanqui’ye ait olan bu söz, onun “yarının toplumuna katkı olarak çıkardığı” gazetenin de adıdır aynı zamanda. Blanqui, özgürlük için sonsuz mücadele vermiş, bu uğurda kendi özgürlüğünden vazgeçmiş, 75 yıllık ömrünün 43 yılını “tutsak” olarak geçirmiş devrimci bir cumhuriyetçi. Dile kolay, tam otuz üç yıl yedi buçuk ay hapis, altı yıl sürgün ve polis gözetimi, iki yıl sekiz ay da ev hapsi… Özgür olabildiği kısacık zaman dilimini ise sokaklarda, barikatların ardında çarpışarak geçirmiş, amansız bir mücadele adamı.
19. yüzyılın bu kararlı, ısrarlı ve daimi isyancısı her nedense bugün pek anılmaz, hayat hikâyesi pek bilinmez. Gölgede bırakılmış, unutturulmak istenmiş bir isimdir adeta. Öyle ki hakkında Türkçe kaynak neredeyse yok denecek kadar az. Örneğin, bu tek tük kaynaktan biri, 2013 yılında yayımlanan ve çevirisini Suphi Nejat Ağırnaslı’nın yaptığı “L. Auguste Blanqui’nin Devrimci Teorileri”. Bu kitap, Blanqui’nin hayatına, beri yandan da onun siyaset, iktisat ve felsefeye bakışına dair detaylı bilgi edinilebilecek güzel bir kaynak. Bir de Vedat Günyol’un çevirdiği “Seçme Yazılar/Auguste Blanqui” isimli kitabı anabiliriz.
Şimdilerde Mylos Kitap, Blanqui’nin yaşamını anlatan bir çizgi roman yayınlayarak bu mücadele adamı hakkında Türkçeye yeni bir kaynak kazandırdı. “Ne Tanrı Ne Efendi/Auguste Blanqui: Tutsak” ismini taşıyan kitabın çizimleri Le Roy’a ait. Roy’un şahane çizgileriyle, Fransız devrimci Blanqui’nin hayat hikâyesi adeta bir filme dönüşüyor. Uzak çekim olarak Blanqui’nin hapishane odasını görüyoruz detaylarıyla, sonra yatakta uzanan Blanqui’ye zoom yapıyor kamera ve ardından yüzündeki ifadeye odaklanıyor. Tüm bunları Le Roy’un detaylı ve hareketli çizgilerinde izliyoruz. Neredeyse daimi bir tutsak olan Blanqui’yi sık sık yıldızlı gökyüzüne bakarken görüyoruz yahut bakışlarının gökyüzünde süzülen bir kuşa kilitlendiğini fark ediyoruz.
1877 yılında gazeteci Aurélien Marcadet’in, Blanqui ile cezaevinde haftada bir kez görüşerek gerçekleştirdiği söyleşiler üzerinden kaleme aldığı hayat hikâyesi, bu kitapta çizgilerle birlikte dile geliyor. Kitap, 14 Mayıs 1871’de savaşın hüküm sürdüğü bir sahneyle başlıyor. Paris Komünü’nün ilan edildiği 18 Mart 1871 (resmi olarak 28 Mart) tarihinden kısa bir süre sonra yani. Ya da şöyle söyleyebiliriz, son barikat düşüp, komünün yıkıldığı 28 Mayıs 1971’in hemen öncesi. Yalnızca iki ay iktidarda kalabilmiş Paris Komünü’nün başlangıcı ve bitişi arasında bir gün… O sıra Blanqui, Cahors Hapishanesi’nde ve Versailles’de Fransa’nın ilk cumhurbaşkanı Thiers ile Blanqui için pazarlık yapılıyor. Blanqui’ye karşılık komünün elindeki 74 rehinenin serbest bırakılabileceği teklif ediliyor Thiers’e. Bir adam karşılığında 74 kişinin hayatı! Ama ne ki şöyle bir cevap geliyor Thiers’ten: “Size Blanqui’yi veremeyiz. Onu bırakmak, size silahlı bir birlik göndermek demek. Söz konusu bile olamaz!”
Blanqui’nin mahpusluğu sürerken birgün gazeteci Aurélien Marcadet ziyaret ediyor kendisini. Marcadet, inatçı Blanqui’yi konuşmaya ikna ediyor ve hayat hikâyesini dinlemeye başlıyor. Blanqui, 17 yaşından giriş yapıyor hikâyesine. Böylece biz de Blanqui’nin kendi ağzından amansız mücadelesine şahit oluyor, yaşadığı hapishane günlerine, firar girişimlerine, sık sık nükseden sağlık sorunlarına yakından bakıyoruz. Beri yandan Paris, 1871 yılında Almanlar tarafından kuşatıldığında Blanqui’nin giriştiği komün teşebbüsüne, komünün hükümeti devirme girişimlerine, Blanqui içerideyken seçilme hakkı olmamasına rağmen Bordeaux’tan (18. bölge) milletvekili seçilmesine, ısrarla çıkardığı gazetelere, kurduğu örgütlere, sözün özü belirli bir tarih kesitine tanıklık ediyoruz.
Yunanca, Latince, coğrafya ve tarih eğitimi alan Blanqui, yarıdan fazla ömrü parmaklıkların ardında geçmiş olsa da mahpusluk hayatı boyunca düşünerek, okuyup yazarak tutsaklığın boğucu zincirlerinden kendini korumuş bir insan. Yani tarih sahnesindeki pek çok isim gibi o da mahpus damını kendine okul eyleyenlerden. Örneğin yıldızlar, gökyüzü, evren hakkında “Yeryüzünden Ebediyete” isimli kayda değer bir astronomik metin kaleme alıyor dört duvar arasında. Blanqui’nin şahsında bir kez daha görüyoruz ki parmaklıklar ardına tıkılan, yalnızca “beden”; insanın düşünce dünyasına, kalemine pranga vurmak mümkün değil.
Bir vakitler düşmanları tarafından “ruhsuz şeytan”, “yılan kanı taşıyan zorba”, “beyni sulanmış ihtiyar” olarak damgalanan, bugün de kimilerince “komplocu” yahut “neo jakoben” diye etiketlenen Blanqui; burjuvaziye, monarşiye, baskıya, içinde yaşadığı toplumun çürümüşlüğüne karşı büyük bir nefret ve kin duymaya başladığında henüz 17 yaşında. Fransız felsefeci Michel Onfray, “sürekli anarşi”den yana olduğunu belirten Blanqui’den “daimi bir isyancı ve genel itaatsizliğin kuramcısı”, “tam bir özgürlükçü irade” diye söz ediyor. Marx’ın deyişiyle de “işçi sınıfının gerçek önderlerinden biri” o. Bir diğer Fransız felsefeci Daniel Bensaïd’e göre ise “heretik, yeraltı, uç ve hasıraltı edilmiş akımın en parlak yıldızı”.
Sonuçta Fransa tarihinin önemli siyasal başkaldırılarına tanıklık eden, birçok eylemde bizzat yer alan Blanqui, herkes gibi doğruları ve yanlışları da olan bir “insan”dı. Eleştirilecek yanları da vardır kuşkusuz. Ama başlı başına bir başka yazı konusu o; bu yazının sınırlarını aşar. “Ne Tanrı Ne Efendi/Auguste Blanqui: Tutsak”, asla pes etmeyen bu eylem adamıyla tanışmak için bir ilk adım olabilir. Hele ki bu tanışmanın bir çizgi-biyografi aracılığıyla olması hayli keyifli ve heyecan verici.
“Ne Tanrı Ne Efendi/Auguste Blanqui: Tutsak”, Locatelli Kournwsky-Le Roy, Çev: Hasan Doğan, 208 s., Mylos Kitap, 2016