• Dünyada Kitap
    Watson’ın Feminist Kitap Kulübü Harry Potter filmleriyle kendini dünyaya sevdiren ve birkaç senedir feminist/aktivist kimliğiyle öne çıkan oyuncu Emma Watson Twitter’dan bir kitap kulübü kurduğunu açı(Devamını oku)
  • Cinlerin ve Enis Batur’un İstanbulu
    Kent savunması, toplumsal belleğin bir parçası olarak mekânlar, ağaçları sökmeye girişen dozerler, dozerlerin önüne kendini siper eden insanlar. İstanbul dediğimde bu kavramlar ve görüntüler hücum edi(Devamını oku)
  • Murakami’nin Hemingway’e Selamı
    Edebiyat dünyasının Nobel Ödülü’nü ne zaman alacağını merakla beklediği, Türkiye’de de hatırı sayılır bir okur kitlesine sahip Japon yazar Haruki Murakami’nin yeni öykü kitabı “Kadınsız Erkekler” Doğa(Devamını oku)
  • Çağın Ana Problemleri Bir Kitapta
    21. yüzyılın ilk çeyreğinde faşizm, ırkçılık, ayrımcılık insanlığın acil gündem maddelerini oluşturmaya başlarken; dünya çapında düşünürlerin bu kavramlar üzerine kaleme aldığı yazıların yer aldığı bi(Devamını oku)
  • Yazar ile Okur Arasında
    Çoğumuz kocaman bir kalabalığın içerisinde hiçbir zaman yetmeyen zamanla yarışarak yaşamaya çalışıyoruz. Bir parça sükûnet için çekildiğimiz köşelerimizde yaşadığımız günü gözden geçirirken birçok şey(Devamını oku)
  • Virgüle Övgü
    “Noktalama işaretlerinden yoksun bir metin yazabilir misin?” diye sordum kendime. Belki sadece nokta kullanarak ya da sadece ünlem işaretiyle. Yahut da sadece ağır başlı bir virgülle, uzunca bir metin(Devamını oku)
  • Epik Bir Arkadaşlık Hikâyesi
    “Napoli Romanları” yayınlandığı her ülkede listeleri altüst ederek son zamanların edebiyat olayı haline geldi. Ülkemizde de geniş bir okur kitlesi yakalayan Elena Ferranti’nin “Benim Olağanüstü Akıllı(Devamını oku)
  • Öğrenmenin Yolları ve Felsefesi
    Hacı Bektaş-ı Veli, “Bilim, gerçeğe giden yolları aydınlatan ışıktır,” der. Bilinmeyeni bilinir kılmak için öğrenmek; bunun için de bilgiyi toplamak, birleştirmek, birbiriyle ilişkilendirmek, farklı b(Devamını oku)
  • Sonsuzluğun Sonu: Sınırsızlığın Başlangıcı
    “Yazmak için önce bir sorun ve o sorunun çözümünü düşünüyorum. Ancak bundan sonra yazmaya başlıyorum; hikâye, ilerledikçe geliştiği için karakterlerin başlarına neler geleceğini, güçlükleri aşmayı nas(Devamını oku)
  • Zihnin Zenginlik Hali: Aylaklık
    Jerome K. Jerome, eskilerin deyişiyle velût bir yazar. Deneme, oyun, öykü, roman, şiir gibi birçok farklı türde kalem oynatmış. Bununla birlikte onu 19. yüzyıldan günümüze taşıyan kitapları, farklı tü(Devamını oku)
  • Okusak da Okumasak da...
    “Eleştirisini yapacağım bir kitabı asla okumam; insan o kadar etkileniyor ki.” Elimdeki kitabın henüz epigraf sayfasındayım ve Oscar Wilde’ın bu cümlesi karşıladı beni. Üstelik elimdeki kitabı, tam da(Devamını oku)

Sonsuzluğun Sonu: Sınırsızlığın Başlangıcı

Yankı Enki
(yankienki@gmail.com)

“Yazmak için önce bir sorun ve o sorunun çözümünü düşünüyorum. Ancak bundan sonra yazmaya başlıyorum; hikâye, ilerledikçe geliştiği için karakterlerin başlarına neler geleceğini, güçlükleri aşmayı nasıl başaracaklarını yazdıkça öğrenmenin heyecanını yaşıyorum; ama hikâye önceden bildiğim bir sona, çözüme doğru gittiği için de bu süreçte yolumu kaybetmemiş oluyorum. Yazarlığa yeni başlayanlar benden tavsiye istediklerinde de hep bunun üzerinde dururum. Onlara hikâyelerine bir son belirlemelerini, aksi halde bir nehir gibi akıp giden olayların, sonunda denize ulaşamadan çöl kumlarında yitip gidebileceğini söylüyorum.”

Sadece bilimkurgu edebiyatının usta bir yazarı değil aynı zamanda meraklı bir bilim insanı olan Isaac Asimov, “Dolu Dolu Yaşadım” başlıklı otobiyografisinde böyle bahsediyordu yazma sürecinden. Geçen günlerde Monokl Yayınları tarafından, Yosun Erdemli ve Alperen Keleş’in ortak çevirisiyle yayımlanan “Sonsuzluğun Sonu” romanı da, Asimov’un önce bir sorun icat edip sonra onu nasıl çözmeye çalıştığını adım adım takip edebileceğimiz bir eser. Bilimkurgunun önemli temalarından biri olan zaman yolculuğunun işlendiği bu öykü, bir Asimov romanından beklenileceği ölçüde teknolojik ve bilimsel detaylarla dolu ve kendine has bir terminolojiye sahip. Diğer yandan, öykü ilerledikçe işin teknik kısmının gölgelemediği bir gizem ve hatta bir aşk öyküsü de romanın olay örgüsünde önemli bir yer kaplamaya başlıyor. Bu yüzden, Asimov’a aşina olmayanlar kitabın ilk bölümlerine nüfuz etmekte zorlanabilir, ama kitabın özellikle son 30 sayfasında olup bitenlere tanık olmak ve bu öyküyü aslında niye okuduğumuzu ya da Asimov’un da niye kaleme aldığını anlamak için terminolojiye ya da öykünün bilimsel tartışmalarına takılmamız da gerekmiyor.

“Sonsuzluğun Sonu”, bilimkurguya daha önce ilgi göstermemiş okurların da şans vermesi gereken bir roman, tıpkı geçtiğimiz yılın en önemli bilimkurgu romanı olan ve sinemaya da uyarlanarak büyük bir başarıya imza atan “Marslı” gibi. Asimov gibi hem bilimkurgu yazarı hem de bir bilim insanı olan ve ayrıca küçüklüğünü Asimov’un eserlerini okuyarak geçiren Andy Weir’ın imza attığı “Marslı”, birçok bilimsel argüman ve kalabalık bir terminoloji içeriyordu. Buna karşın tüm dünyada yılın en çok okunan kitaplarından biri oldu ve en önemlisi de, birçok okuru bilimkurguya yakınlaştırıp çeşitli önyargıları kırmayı başardı. İlk kez 1955’te yayımlanan “Sonsuzluğun Sonu”, “Marslı”ya göre daha komplike bir eser olsa da, günümüz insanı için önemini koruyan bir meseleye el atıyor. Asimov’un roman yazmaya başlarken hayalini kurup düşündüğü “bir sorun ve o sorunun çözümü”, sadece yazarın kendisi için değil, insanlığın geri kalanı için de bir sorun aslında. Bu bağlamda, bir bilimkurgu romanı olan “Sonsuzluğun Sonu”nun gizemli ve romantik öyküye dönüşmesine şaşırmamak gerekiyor.

Asimov, bir nevi tarih yazıcılığı öyküsü anlatıyor bu romanda. Kahramanımız Andrew Harlan, en önemli görevi tarihin çeşitli yüzyıllarındaki gelişmelere müdahalede bulunarak gerçekliği değiştirmek olan, bunu da insanlığın refahı için yapan ve adına “Sonsuzluk” denilen bir yapıyla birlikte teknisyen olarak çalışan biri. Normal şartlarda kadınların yer almadığı bir dünyanın öyküsünü anlatacakmış gibi yapıyor Asimov, ama elbette birçok önemli bilimkurgu romanında olduğu gibi, bir düzen bozucu, bir anti-kahraman olarak, Noÿs adlı bir kadın çıkıyor Harlan’ın karşısına. Âşık olduğu kadın ile insanlığın kaderini elinde bulunduran Sonsuzluk arasında sıkışıp kalan birine dönüşüyor erkek kahramanımız. Bu sadece bir aşk romanı olsaydı, örneğin Thomas Hardy romanlarında olduğu gibi, kadın karakter erkeğin sonunu getirecek bir kahraman olurdu belki, ama işin içine bilimkurgu da girince, daha doğrusu tüm öykü bilimin içinden çıkınca, Sonsuzluğun sonunu getirecek kişinin de bir kadın olması dikkat çekiyor. İşte bu noktada romanın gerçek kahramanının Harlan değil, Noÿs olduğunu ve insanlığın kurtuluşunun bir erkeğin değil, bir kadının elinde olduğunu anlıyoruz. (Asimov’un otobiyografisinde bilimkurguda kullanılan kadın kahramanlarla ilgili ortaya koyduğu özeleştirel düşünceler bu romanla birlikte daha da manidar hale geliyor.)

“Sonsuzluk” tarafından nüfuz edilemeyen ve “Gizli Yüzyıllar” denilen bir zaman dilimi önemli bir rol oynuyor bu öyküde. Geçmişe ve geleceğe uzanabilen fakat Gizli Yüzyıllar’ın sırrını çözemeyen Sonsuzluğun eksik parçası, Harlan’ın değil Noÿs’un öyküsünde karşımıza çıkıyor.

Kitaba adını veren Sonsuzluğun sonu, insanlık tarihinde açılmış yeni bir sayfa ya da kitapta söylendiği gibi “sınırsızlığın başlangıcı”na işaret ediyor. Romanda “Sonsuzluk” denilen yapı, insanlığın uzak geçmişine ve geleceğine yolculuk yaparak tarihimizde bir şeyleri olumlu anlamda değiştirmeye çalışsa da, nihayetinde zamanda yapılan her düzeltmenin insanın geleceğini nasıl kararttığını anlatıyor bize bu öykü. Belki giderek daha güvenli bir dünyamız oluyor ama bir yandan soyumuzun ömrü kısalıyor ve yıldızlararası seyahatin teknolojik şartlarına sahip olup başka dünyalara ulaşabileceğimiz noktaya geldiğimizde imkânlarımızın hepsini tüketmiş olacağımızı gösteriyor. Noÿs, bunun önüne geçmeye çalışan, insanın sınırlarının daha erkenden ortadan kaldırılabileceğini haber veren, tam da bu yüzden adeta “kötü kadın” olarak suçlanan bir kahraman; ama Asimov, romanın finaliyle çok farklı bir yere taşıyor kahramanını.

Bilimkurgu ve fantastik kurgu eserleri bize genellikle başka bir dünyanın mümkün olup olmadığını, kaderimizi değiştirip değiştiremeyeceğimizi, bildiğimiz birçok şey mevcut olandan farklı olsaydı ne yapacağımızı düşündürür. “Sonsuzluğun Sonu”nu okurken de bu sorulara odaklanmak mümkün, ama belki de bu eseri ölümsüz kılan ayrıntı, Asimov’un bize final perdesinde sordurduğu şu önemli soruda yatıyor: “Kahramanın yerinde ben olsaydım ne yapardım?”

Sonsuzluğun Sonu”, Isaac Asimov, Çev: Yosun Erdemli-Alperen Keleş, 239 s., Monokl Yayınları, 2015