• Dünyada Kitap
    Kitap Okuyanlar Daha Uzun Yaşıyor Yale Üniversitesi öğretim üyeleri Avni Bavishi, Martin Slade ve Becca Levy’nin yaptığı araştırma için elli yaşın üstünde 3635 denek üzerinde çalışıldı. Araştırmaya ka(Devamını oku)
  • Pagoda’da Saklı Bir Kalp…
    Bugüne dek çocuklar için yazan, ayrıca birçok çocuk-gençlik romanını Türkçeye kazandıran Zeynep Alpaslan, bu kez yetişkinlere seslenen bir ilk romanla okurun karşısına çıktı. Zeynep Alpaslan ismini, ç(Devamını oku)
  • Grangé’dan Yeni Bir Seri Katil Hikâyesi
    Polisiye severlere müjde: Gerilim polisiye türünün önde gelen temsilcilerinden Fransız yazar Jean-Christophe Grangé’ın 2015 yılında yayımlanan ve çıkar çıkmaz çok satanlar listelerine kurulan romanı “(Devamını oku)
  • Tenten Edebiyat mıdır?
    Çizgi roman dünyasının kıyılarına adım atıp da Tenten’i tanımayanımız yoktur. Hadi kitaplar olmadı çizgi filmlerinden biliriz Belçikalı gözü pek gazeteci Tenten’i. Belçikalı çizer Hergé’nin yarattığı (Devamını oku)
  • Stephen King’i Bile Korkutan Bir Roman
    Hayaletleri ilk önce kim yarattı? Eski inanışlar mı? Yoksa onlar, insanların korkularını ifade ediş biçimlerinden biri, korkunun vücut bulmuş hali mi? Kim bilir belki de onu ilk kez bir delinin hezeya(Devamını oku)
  • “Çalışma”yı Nasıl Kavramsallaştırırdınız?
    “Çalışmak” geçimimizi nasıl sağladığımızdan başlayıp kimliğimizi nasıl inşa ettiğimize kadar uzanan etki alanıyla hem tek tek bireyler olarak hem de bir bütün olarak toplumumuzun varoluşundaki merkezi(Devamını oku)
  • Fawer’den Oz Büyücüsü Uyarlaması
    Adam Fawer ismini tüm dünyaya 2006 yılında yayınlanan ve dünya çapında 18 dile çevrilen “Olasılıksız” ile duyurmuştu. İlk kitabıyla hatırı sayılır bir hayran kitlesi edinen Fawer’in ikinci kitabı “Emp(Devamını oku)
  • Yeni Tatlar Arayanlara...
    Acı, tatlı anılar, hayatın tuzu biberi yaşanmışlıklar, aynı sofradaki lezzetler gibi tadı damağımızda kalan kelimeler... Yemek yemeyi büyük bir keyif haline getiren, sofrasını dostlarla paylaşmayı ve (Devamını oku)
  • Yeniçeri’nin Romanı
    1800’lü yılların başında Osmanlı Batı’da ve Doğu’da topraklarını kaybetmeye başlamış, hızla modernleşen Avrupa karşısında geri düştüğünün farkına varmıştı. Yüzyıllar boyunca Osmanlı’ya hizmet eden Yen(Devamını oku)
  • Bir David Cronenberg Nostaljisi
    Zamanında, 1986 yapımı “Sinek” (The Fly) filminden fazlaca etkilendiğimi hatırlıyorum. Yeniden, yeniden ve yeniden izlemiştim. Nedeni ise net değil kafamda. Belki hikâyenin merkezindeki teleportasyon (Devamını oku)
  • Bütün Bunlar Hayat İşte…
    Kadın kahramanlara karşı derin bir merakım ve inkâr edemeyeceğim bir düşkünlüğüm var. Okurluk yolculuğum boyunca pek çoğuyla kitaplar bittikten sonra da uzun vakitler geçirdim. Bende derin izler bırak(Devamını oku)
  • Muazzez İlmiye: Asırlık Bir Çınar
    Herhangi bir haber kaynağı içerisinde 100 yaşında ya da 100 yaşını aşmış bir insanla ilgili bir haber okuduğumda ya da gördüğümde aklıma gelen hayatın bütün zorluklarına rağmen insanın bu kadar uzun y(Devamını oku)
Sayı: 129 - Eylül 2016

Stephen King’i Bile Korkutan Bir Roman

Ozan Ezgi Berberoğlu
(ozanezgiberberoglu@gmail.com)

Hayaletleri ilk önce kim yarattı? Eski inanışlar mı? Yoksa onlar, insanların korkularını ifade ediş biçimlerinden biri, korkunun vücut bulmuş hali mi? Kim bilir belki de onu ilk kez bir delinin hezeyanları var etti. Paylaşılan hezeyan, insanların zihnindeki boşluğu öylesine doldurmuştu ki artık yaşamın vazgeçilmezi oluverdi hayaletler. Düşüncelerle beslenip, ritüellerle çağrıldı ya da kovuldular. Ergenliğinin başlarındaki Marjorie’nin hikâyesi de bu bilinmezlikten besleniyor. Karşı konulmaz, öngörülemez değişimler geçirerek kendini gösteriyor. Gerçek dışı deneyimler gerçeğin ta kendisiyle kucaklaşıyor ve egzorsizm ile hastalık arasında hızlı geçişlerin yaşandığı bir bilinmezler dünyasına kapı aralanıyor. Küçük kız hasta mı yoksa gerçekten ele mi geçirilmiş? Bunu anlamak için önce iyice bir korkmanız gerekiyor.

Sıkı fantastik edebiyat takipçilerinin bile pek aşina olmadığı bir isim Paul Tremblay. Yazarın önceki kitapları ülkemizde çok ses getirmese de son romanı “Kafamdaki Hayaletler” eleştirmenler ve edebiyatseverlerden tam not aldı. Hatta öyle ki, romanı okuyan, fantastik korkunun duayenlerinden Stephan King, Tremblay’ın kitabı için “Korkuyu iliklerime kadar hissettim ki beni korkutmak zordur” yorumunu yapmadan duramadı. Bu noktada karşımızda korku romanlarına yepyeni bir soluk getiren yetenekli bir yazar olduğunu söylemeliyiz.

“Her hikâyemizi hatırlamıyorum, ancak pekmez birikintisine yapışan bir arabayı kullanan kediyle ilgili bir hikâyemiz vardı. Tankında büyük siyah harflerle ‘PEKMEZ’ yazan kamyonun arkasından kahverengi yapışkan bir madde sızıyordu. Kedinin yüzüne benim taktığıma benzer siyah çerçeveli bir gözlük çizmiştim. Hikâyeler için yarattığımız tüm karakterlere bu gözlüğü çiziyordum. Kedi ve pekmez kamyonu arasındaki boşluklara ‘Kedi Merry pekmez birikintisine yapışıp kalınca ayakkabı fabrikasındaki işine geç kaldı ve o kadar kızdı ki şapkası kafasından uçup gitti’ yazıyordum.”

Hikâyenin içinde küçük kızların kafalarında yarattıkları öyküleri, belki kimi masumca gelen çocuksu oyunları bir fantezinin ateşleyicisi olarak görüyoruz. Sıradan bir hayali öykü, çocuk zihninin ince duvarlarını yırtıyor ve ortama hâkim oluyor. İşte tam burada okurun kafa karışıklığı başlıyor. Öykü sizi kendi boşluğuna çekiyor. Ait olmadığınız bu yabancı hayal evreninde tedirginliği ve kaçma isteğini yaşıyor, yazarın güçlü cümleleri ile hapsolduğunuz bu sahte boşlukta keyifli bir korkuyla tanışıyorsunuz.

Romanın diğer korku kurgularından farklı olduğunu birçok kez tekrarlamakta fayda görüyorum. Burada, “korkunç” gibi tek bir kelimeyle anlatılabilecek bir akışın çok ötesinde, sinsice yerleşen bir kuşku ve bilinmezlik hissinden bahsedebiliriz. Bilinmezliğin gerilimde en etkin güç olduğunu belirtmeye lüzum yok, ancak kimi yerlerde bir sonraki ânı deneyimlemek için hazır olup olmadığınızı sorgulamanız gerekeceğini şimdiden söylemem gerekiyor. Böyle bir durumda derin bir nefes işinizi bir nebze olsun kolaylaştırabilir.

“Mukavva evimin dış duvarları pencere pervazlarındaki çiçek saksıları, kayağantaşından çatısı ve hatta bacası bile keçeli kalemle yeşile boyanmış sarmaşıklar ve yapraklarla kaplıydı. Marjorie’nin büyüyen şeyleri evimi boğmuştu. Camdan bana bakan kediler kardeşti. Abla, başlıklı bir eşofman üstü giymişti ve hasta görünüyordu. Mukavva evimin içi odamdan daha karanlıktı. Tıpkı derin suların sığ sulardan daha karanlık olması gibi...” Tremblay’ın dilinde bazı özgün noktalar var. Örneğin tasvirlerin içinde okuru boğmuyor ya da olayın sonunu merak ettiğiniz süre, beklemekten sıkılacağınız kadar uzun değil. Yazar detayların konturlarını kalınca çiziyor ve içini doldurmayı okura bırakıyor. Böylece karşınızda tüm renkleri gözünüze sokulan bir tablo değil, kimi yerleri hayal gücünüzle parlatacağınız etkileşimli bir anlatı çıkıyor.

Şeytan çarpması size açık kapıları, o giriş ve çıkışları göstermiyor. Sadece kapalı odaları görüyoruz. Sanki Sartre’ın “Çıkış Yok” piyesinde oyuncuların bir evin içinde bölmelere ayrılmış alanlarda tekrar tekrar performans sergilemelerini seyrediyor gibiyiz. Barrett ailesi evin içinde, ama aynı zamanda hiçbir yerde. Bir odayla evin içindeki başka bir oda arasındaki bağlantıları görmemize ya da bu bağlantılar üzerine düşünmemize izin verilmiyor, bu yüzden Marjorie ya da Barrett ailesi için bir kaçış umudu yok. Ve biz izleyiciler şovu bu ürkütücü, sınırlı görüş açısından seyrediiyoruz. Yani biz onlarla birlikteyiz ama gerçekten orada değiliz. “Boşlukların arasındaki boşluklardan boşlukları seyrediyoruz ve canavarlar her zaman buralarda yaşar. Yaşar diyorum!” Kitapta bir aile dramının içinde gerçeküstü üretkenlikteki beyinlerin yarattığı dünyanın, her zaman keyifli renklerle bezenmediğini görüyoruz. Öyle ki, burada “zaptedilen” beyinler korkunun ördüğü duvarlar arasında hapsolmuş, gerilimin tüm hızıyla aktığı bir koridorda adeta boğuluyorlar. Kitap geniş bir zaman dilimi içinde hareketlilik gösteriyor. Böylece olayların öncesi ve sonrası arasında bağlantı kurmak için fazladan enerji harcamıyorsunuz. Zaten harcamamalısınız da, çünkü o enerji size korkarken gerekecek...

Fantastik edebiyatta çocuk kahramanların birer korku yumağı içinde hapsedildiği eserleri pek sevmem. Kitap bu yönüyle öncelikle kendisine temkinli yaklaşmama neden oldu diyebilirim. Zira kitaptan tüyleri diken diken olan Stephan King’e de her daim mesafeli duran bir okurum. Ancak benim gibi sıradan bir okur için, Tremblay ya da King gibi yazarların hayal gücünün zenginliği karşısında etkilenmemek elbette imkânsız.

Yazar korku romanlarının geleceğinde önemli bir yer edinebilecek mi? Göstergeler bu yönde. Zira “Kafamdaki Hayaletler” okurları korkutmak amacıyla kaleme alınmış güdümlü bir eser değil... Kitabı keyifle okuyacak fantastik edebiyat severlere ikinci bir müjde: Kitabın filminin anlaşması yapıldı, yakında romanın zihinleri zorlayan sahnelerini beyaz perdede de görebileceksiniz.

“Kafamdaki Hayaletler”, Paul Tremblay, Çev: Zeliha Babayiğit, 280 s., Numen Yayınevi, 2016